3 Nisan 2008 Perşembe

YABAN HAYATI DA İNSANLIĞIN GELECEĞİ DE SUYA BAĞLI

*YABAN HAYATI DA İNSANLIĞIN GELECEĞİ DE SUYA BAĞLI
*
ANKARA (25.03.2008)- Yaban hayatı da insanlığın geleceği de suya bağlı.
Sulak alanlar ve yüksek ekosistem zenginliği yanlış tarım politikalarına
kurban ediliyor. Turizm ve Çevre Gazetecileri Derneği (TURÇEV) Danışma
Kurulu Üyesi aynı zamanda ODTÜ Biyoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Meryem
Beklioğlu tarafından kaleme alınan Su Raporu özeti şöyle:
"Yeryüzündeki suyun %97si tuzludur. Geriye kalan ve büyük bir bölümü Kuzey
ve Güney Kutuplarında buzullar içinde donmuş olan %3'lük tatlı su kaynakları
için insanlar, bitkiler, hayvanlar yani tüm yaban hayatı, tarım ve sanayi
rekabet etme durumundadırlar. İnsan yaşamı için tatlı su ekosistemleri
(göller, dereler, nehirler, sula kalanlar) geçmişten günümüze hep
vazgeçilmez olmuştur. Bütün uygarlıklar, (Mısır, Sümer, Mezopotamya vb.)
genellikle büyük göller ya da büyük nehirlerin taşkın yatakları gibi
güvenilir bir tatlı su kaynağının yakınında kurulmak zorunda kalmış, bu son
derece verimli sistemlerin sunduğu diğer hizmet ve ürünlerden de böylelikle
yararlanabilmişlerdir. Bu ekosistemler içme suyu, endüstri ve tarım için
kullanılan suyu, balık, hayvancılık ve tarım ile besin, saz üretimi ile yapı
maddeleri gibi doğrudan ürün sağlarlar. Tatlı su ekosistemleri aynı zamanda
yeraltı suyunu beslerler ve yeraltı suyunun seviyesini korur, taşkın
kontrolünü sağlar, bulundukları bölgenin iklimini ılımanlaştırır,
kirleticilerin fazlasının sudan arıtılmasını sağlarlar, bir anlamda doğal
bir arıtma tesisi görevi görürler, önemli genetik rezervuarları olmak gibi
işlevleri vardır. Tatlı su ekosistemleri hayatımızı güzel ve estetik
değerlerle zenginleştirerek ruhsal bütünlüğümüzü destekleyen rekreasyon
aktivite merkezlerdir.
Son 10 yılda bu kısıtlı tatlı su arzı üzerindeki küresel su talebi 6–7 kat
artmıştır; bu oran dünya nüfusu artış oranının iki katından fazladır. Halen,
yoksullar ve gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere dünya nüfusunun
yarısını oluşturan 2,6 milyar insan yetersiz ve kalitesiz su nedeniyle
sağlıksız koşullarda yaşamaktadır. Her sekiz dakikada bir çocuk yeterli ve
temiz içilebilir su olmadığı için ölmektedir. Dünyanın birçok bölgesinde
yaşanmakta olana kırsal alanlardan kentlere göç, çok sayıda insanın güvenli
içme suyundan, çevresel olarak güvenli yaşam koşullarından yoksun alanlarda
yaşamalarına sebep olmaktadır. Bu yıl Birleşmiş Milletler 22 Mart Dünya Su
Günü ana temasını "sağlıklı içme suyu için önlemler (sanitation)" olarak
belirlemiştir. Sağlıklı içme suyu sağlamak için önlemler alınması su ile
bulaşan hastalıkların ve erken ölümlerin azalmasına neden olacağı için halk
sağlığını artırır. Doğada su kalitesinin korunmasında faydalanır zira sucul
ekosistemlere arıtılmadan verilen evsel ve endüstriyel atık sularla
ekosistem yapı, dinamikleri ve biyo çeşitliliği bozulduğu için su kalitesi
kaybolmakta ve insan kullanımında da sağlığa zarar vermektedir.
Yaygınlaştırılmış atık su şebekeleri, iyileştirilmiş arıtım sistemleri ve
içme suyu hijyeninin sağlanması doğal sucul ekosistemlerin ve insan
sağlığının korunmasını sağlayacaktır.
2008 Yılı Dünya su günü ana temasının "sağlıklı içme suyu için önlemler
(sanitation)" olmasına rağmen ülkemizdeki durumu daha gerçekçi yansıttığı
için "sucul ekosistemlere yönelik tehditler ve su kıtlığı" konusuna da
değinmek önemlidir. Türkiye su zengini bir ülke değildir. Uzmanlar ülkemizin
107 milyar m3 su arzına sahip olduğunu vurgulasalar da, mevcut su kaynakları
zaman ve mekâna göre düzensiz dağılmıştır. Öte yandan ortalama 1300 m3 kişi
başına düşen su miktarı ile ülkemiz uluslararası ölçütlere göre su sıkıntısı
çeken ülkeler içinde değerlendirilebilmektedir. Ülkemiz sahip olduğu sucul
ekosistemlerin zenginliği açısından son derece önemli bir ülke olmasına
rağmen yanlış tarım politikaları ve uygulamaları beraberinde ciddi bir "su
sıkıntısı" problemini gündeme getirmektedir. Tarımsal sulama amacıyla
yapılan sürdürülebilir olmayan su yönetimi uygulamaları özellikle yarı-
kurak ve su ihtiyacı yüksek tarımdan daha çok hayvancılığa uygun olan Konya
Kapalı havzasındaki sulak alanları belki de geri dönülmez bir şekilde yok
etmektedir. Suyun doğal akışı yönünün değiştirilmesi, su ihtiyacı yüksek
(şeker pancarı gibi) yanlış ürün seçimi ve beraberinde yürütülen yanlış
sulama yöntemlerinin kullanılması, yeraltı sularının bu vahşi sulama için
kontrolsüz bir şekilde çekilmesi sucul eksositemlerin kurumasına yol
açmış(makta)dır. Tarımsal sulama nedeniyle Konya Havzasında ve Tuz Gölü alt
havzasında her yıl yeraltı su seviyesi 1-2 metre düşmektedir. Son 40 yılda 1
milyon 250 bin hektarlık sulak alanın yok olduğu Türkiye'de çok sayıda canlı
türü de, yok olan Hotamış, Eşmekaya, Ereğli, Sazlıkları, Sultansazlığı ile
Akşehir, Eber, Meke ve Suğla Gölleri ile birlikte yok oldu. Son 2 milyon
yıldır Anadolu platosunda yer alan bu sulak alanlar ve bunların sahip olduğu
yüksek ekosistem zenginliği ve biyo çeşitliliği yanlış ve verimsiz tarım
politikalarına kurban edilmesi aynı zamanda ciddi bir etik problemdir.
Ülkemizi de içine alan Akdeniz iklim kuşağında, bu yüzyılda küresel ısınma
kaynaklı kuraklığın, yüzey sularındaki 30-40% azalmaya neden olacağı
tahminleri kuvvet kazanmaktadır. Su ve sucul ekosistemler düşüldüğünde
gelecek bu günden daha kolay olmayacaktır. Bu durumun çözümü ancak ve ancak
ekosistemlerin sürdürülebilirliği insan yaşamının da sürdürülebilirliği
olduğu bilincine ulaşmış, kısa vadeli rant ve kar hırsına yenik düşmeyen,
sağlıklı insan yaşamının sağlıklı göl, nehir, dere, sulak alan
ekosistemleriyle beraber olduğunu idrak eden ve bu bilinç ile yaşayan
erdemli insanlarla mümkün olacaktır. Şimdi " doğa için iyi olan insan içinde
iyidir" bilinci içinde harekete geçme zamanıdır." (MAK AJANS/ HM.BB.MT)

Hiç yorum yok: